Choose Your Color

Konya Seferi

Makale

Konya Seferi

Konya Seferi

  • 2022-11-07 12:23:07
  • Yediulya

Her şehire sefer olur ama, burası Konya. Enbiyâ evliyâ yurdu. Toprağında ehlüllâhın kokusu, dağlarında âşıkların dokusu var. Mescidinde sırdaşın buluşması, dergâhında tanışması var. Gelecek olan müjdecinin ayak sesi, insanların hası var. Saymakla bitiremem kırkların şâhı Ahmed babası, Ceylan dağında ciğerlerini kavuran nefesi var. Âh u vâh eden İbrâhîm (as)'ın izinden giden ricâl, himmet-i âlî ehl-i hâl var. Koynunda yatan Mevlânâ, Şems gibi deli divâne var.

Uzun bir aradan sonra yapılan yolculuk hasretin vuslatıydı. Kilometreler uzadıkça uzadı. Biri sanki bin oldu. Yaklaştıkça sabır da azaldı. Bir an önce kavuşma ne büyük arzuydu. Görmeye değerdi vuslatta gözlerin ışıltısını, yüzlerin parıltısını. Heyecan bambaşkaydı.

Gönüller önceden birbiriyle haberleşmiş olmalı ki, Ladik’e gitmek hepimizin karârıydı. Kabristanda âşıklar sultânını ve çevresindekileri ziyâret büyük bir mutluluktu. Çünkü üveysî meşreb Ahmed babanın kabrinde rûhun bayrâmı, âriflerin seyrânı vardı. Hayâtında vücûdu kendine kabir olan sultan vardı. Sâhib-i ilm-i ledün Hızır (as)'ın yoldaşı vardı. Zâhirde çoban, bâtında şems-i tâbân vardı. Velhâsıl gökteki meleğin imrendiği, Sâmi Efendi'nin değer verdiği Ahmed Hüdâî vardı.

Odasında gönülde canlanan hâtıralar bambaşkaydı. Sanki Ahmed baba yine aynı köşedeydi. Vakarı, duruşu, sonsuzluğa bakışı, her hâli bambaşkaydı. Bağı bahçesi zâhirde kuruydu fakat kuyudan çekilen su yanan bağrı serinletiyordu. Keşke herkes orada olsaydı. Sofrada lokma mideyi, sohbet kalbi doyuruyordu. Dağa doğru giderken sanki yol bitimsiz âlemin başlangıcıydı. Çünkü Ahmed ağa burada öbür dünyânın erleriyle buluşuyordu. Aziziye’de dinledikleri Kehf sûresindeki Mûsâ (as) ile Hızır (as) kıssası, yoldaşıyla kendisini hayrete düşürüyordu. Diyordu Hızır (as): “Bak Ahmed ağa, hoca efendi bizi anlatıyor.”

Yerde sohbet ederken gece vaktinde, semâda, yerde, bütün mahlûkat da şöyle sesleniyordu Kur’ân-ı Kerîm’in diliyle: “Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunan (melekler, cinler, insan)lar onu tesbîh (ve tenzîh) eder(ler). Hiç bir şey hâric değil, hepsi O'na hamd ile tesbîh eder. Fakat siz, onların tesbîhini iyi anlamazsınız. O, hakıykaten halîmdir, gerçekden yarlığayıcıdır.” (İsrâ, 44.)

Biz duyamıyorduk ama gönül erbâbı işitiyordu.

Cemaatin İlâhî neşesi, bizi maddeyle sevindirmiyordu. Dağlar taşlar hep iğreti, gerçekler başkaydı. İkram, manevî gönlün gıdası olunca, maddenin sözü olmaz elbet. Resûlullâh'ın (sav) “Asıl hayat âhiret hayâtı” sözü gelir hatıra.

Mevlânâ'yı ziyâretten sonra Şems-i Tebrizî'ye giderken görüntü gürültü bitmiş, âdeta iki aşığın gönül sazı duyuluyordu. Başka diyarlardan kendisini Konya’ya getiren sâika ses, başka diyarlardan gelen misafirleri de ağırlıyordu. Kabirde bir yabancının hâli ibretti. Sanki bize ders veriyordu. Bizde hâsıl olan duygu, "kendine gel adam ol" diyordu.

Program kendiliğinden oluşuyor. Lütfuyla Rabbimizin her şey ezelde takdir ile yürüyordu. Niyet hayr olunca âkıbet de hayr olur. Yalnız gün bitimine doğru bir sızı vardı kalblerde. Kavuşma ne kadar sürurluysa, ayrılık da o kadar hüzünlüydü. Bir tesellîmiz vardı, o da mahşerde Arş-ı Âzam’ın gölgesiydi. Her bir kardeşimizin duasıyla ıslahımızı taleb ederiz Yüce Rabbimizden.

Paylaş: