Kendini Bilmek
Makale
Kendini Bilmek
- 2022-08-23 23:24:10
- Yediulya
Esmâda müsemmâyı görmektir “men arafe nefsehü”, nefsini tanıyan Rabbini tanır hakīkati.
“Ârife eşyâda esmâ görünür
Cümle esmâdan müsemmâ görünür,
Bu Niyâzî'den de Mevlâ görünür,
Âdem isen, sümme vechullâhı bul”
Hz. Ali’ye sorarlar: Allâh'ı gördün mü? Hz. Ali cevap verir: “Görmediğim Allâh'a secde etmem!” Nerede gördün? derler: “Olmadığı yeri gösterin!”
Âriflerden birine “Allah Teālâ’yı görmek mümkün mü?” diye sorarlar, o da cevâben “görmemek mümkün mü?” der.
Baş gözü bu âlemi, kalb gözü ğayb âlemini görür.
“Çünkü unutmayın ki, sâdece kafalardaki gözler kör olmaz fakat asıl gönüllerdeki gözler kör olur.” (Hac, 46.)
Yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’de ülü’l-ebsâr, sezgi, anlayış, gönül gözü.
“Ey akıl sāhipleri! İbret alın.” (Haşr, 2.)
Ülü’l-elbâb, sır hazînelerine sāhip olandır.
“Ancak temiz akıl sāhibi olanlar anlar.” (Zümer, 9.)
Ülü’n-nühâ, sāhibini çirkin davranışlardan koruyan akıldır.
“İstikāmetli akıl sāhibleri için nice deliller vardır.” (Tāhâ, 54.) diye söz edilen basîret sāhipleri hislerine kapılmadıkları nefse uymadıkları sürece maddî ve mânevî hakīkatleri görürler.
Basîret beş duyudan biri olan görmenin ötesinde rûhî bir melekedir. İbretle bakan eşyânın hakīkatini müşâhede ile meşhûdu, Cenâb-ı Hakk’ın sanatını görür. Bir mimar eserine imzāsını kor. Yaratıcımız Allah Teālâ, her ne varsa onda eşsiz yüceliğini göstermiş ve imzāsını atmıştır.
İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'ân'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şâhit olması, yetmez mi? (Fussilet, 53.)
Nefislerinizde de (hücrelerden vücud yapınıza kadar) birçok alâmetler var (ki, hep Allâh'ın kudretine ilmine, azamet ve irâdesine delâlet ederler). Hâlâ görmiyecek misiniz? (Zâriyât, 21.)
Allah Teālâ'yı tanımanın şartı, kulluğumuzu bilmektir.
İlk sözleşme de budur zâten.
Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler. Böylece Biz her insanın rûhunun derinliklerine, Peygamberler aracılığıyla ulaştırılan vahiy ve bu doğrultuda yaşanan hayâtın etkisiyle Rabb’ini tanıyıp emirlerine itāat etme duygusunu yerleştirdik ki yarın Mahşer Gününde hesâba çekilirken, “Bizim bundan haberimiz yoktu!” demeyesiniz. (A'râf, 172.)
İnsan dış âlemden önce kendini tanımalı. Bu konuda Yûnus gibi Hacı Bayram-ı Velî gibi ve emsâli ârifler şöyle der:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hakk'ı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir
Yûnus Emre
Bayram özünü bildi,
Bileni anda buldu,
Bulan ol kendi oldu,
Sen seni bil, sen seni.
Bayram-ı Velî
Dünyâ ve âhiret insan için, insan da Rabbini tanımak için yaratılmıştır.
Cüneyd-i Bağdâdî ârifi, “kendisi sustuğu halde içinde Hakk’ın konuştuğu kişi” diye târif etmiştir.
Ârif, tanıyan bilen, yerine göre halden anlayandır.
Ârif zulmetten nûra geçen, nurla hakla bâtılı ayırt edebilendir.
“Allâh'ın, kalbini İslâm’a açtığı bir kimse Rabbinden bir nûr üzere değil mi?” (ez-Zümer, 22.)
“Ey îmân edenler! Eğer takvâ üzere olursanız O size bir furkān verir.” (el-Enfâl, 29.) âyetlerindeki “Nur” ve “Furkān” kelimelerinden çıkarmışlardır. Yāni “kalb İslâm’a açılırsa ona Rabbinden bir nûr gelir” ya da “Takvâ üzere olunursa Allah insana bir furkān verir.” Buradaki “Nûr”u ve “furkān”ı anlamak “Mârifetullah”a, Allah Teālâ'yı tanımaya işârettir.
İnsan tılsımlı bir defîne, Hak Teālâ'nın sırrı, meleklerin kıble ittihâz ettiği, hakīkatte Rabbimize döndüğü, nurların mādenidir. Bu sebeple Şeyh Gālib, "Pâdişahken yoksul olma" der. Mevlânâ (ks) “insanı sevmek Allah Teālâ'yı sevmek”der ve ekler: “Kur’ân’ı öğretmek için insan yaratıldı. Varlık, anlamını insanla elde eder.” Yûnus Emre insân-ı kâmili şu beyitleriyle özetler:
“Ben ezelde var idim
Yerdeydim göğe ağdım
Ma’şûk ile yâr idim
Gökten de yere yağdım.”
Benliğini tanıması noktasında şunu söyler:
Tanı sen kendini tanı
Neden yarattı Hak seni
N'olacağın anubeni
Yalvar kul, Allâh'a yalvar
Sevgili Peygamberimiz (sav)'in hadîs-i şeriflerinde: “İnsanlar, altın ve gümüş mādenleri gibidir. İslâm öncesi dönemde hayırlı olanlar, İslâm döneminde de İslâm’ı kavramak kaydıyla hayırlıdırlar. Ruhlar, askerî birlikler gibidir. Birbirleriyle tanışan ruhlar birbirleriyle kaynaşırlar, tanışmayanlar da ayrılığa düşerler.”
İnsan fıtraten işlenmeye müsâit bir varlıktır. Cenâb-ı Hakk, Sevgili Peygamberimizi bizzat eğitti. “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi güzel yaptı.” Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz de, semâdaki yıldızlara benzettiği ashâb-ı güzîni ve vekîl-i Peygamber olanlar da insanlığa örnek oldu.