Choose Your Color

KIZI ESMÂ VE OĞLU ABDULLAH

Makale

KIZI ESMÂ VE OĞLU ABDULLAH

KIZI ESMÂ VE OĞLU ABDULLAH

  • 2021-01-04 21:45:40
  • Yediulya

Kızı Esmâ ve Oğlu Abdullah

Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks)

Esmâ1 bint-i Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh-, Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in gizlice Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh- ile hicrete hazırlandıkları esnâda seferiyyeyi bağlamak üzere birşey bulamamış, bunun üzerine Esmâ, kendi futasını yâni nıtâkını ikiye şakkederek biriyle sofrayı diğeriyle de matarayı bağlamış ve Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de onu “cennet ile tebşir ile Zatünnıtâkayn” diye telkîb buyurmuşlardır.

Hz. Esmâ, yüz yaşına kadar tûl-i umr ile muammer olup oğlu Abdullâh’ın hilâfet ve şehâdetini gördü. Âhir ömründe gözleri görmez olmuştu. Bâdehû azîm-i dâr-ı cinân eyledi. Esmâ’nın oğlu “Abdullah bin Zübeyr” geceleri kâim, gündüzleri sâim, zâhid, âdil bir zât-ı nâdirül-emsâl idi. Müddet-i emâreti dokuz senedir. Yetmiş üç yaşında iken Haccâc-ı Zâlim’in askeri elinde şehîd olmuştur. Şöyle ki:

Haccâc-ı Zâlim’in askeri kırk bin kadar olup Mekke-i Mükerreme’yi muhasara etmişti. Abdullah bin Zübeyr’in ise yanında ancak on bini mütecâviz kişi olup açlıktan bîtâb olduklarından Haccâc’dan emân olarak dışarı çıktılar.

Abdullah, vâlidesi Esmâ’nın yanına vardı ve:

- “Valide, nâs benden ayrıldı, yanımda pek az âdem kaldı, onlar da pek az dayanabilirler. Düşman ise bana dilediğim kadar dünyâlık veriyor. Senin re’yin nedir? dedikte Vâlidesi Esmâ -radıyallâhu anhâ- da:

- “Sen kendini daha iyi bilirsin, eğer hak üzere isen ve nâsı Hakk’a dâvet ediyor isen bunu icrâ et ki, bu yolda hayli ashabın maktûl oldu. “Beni Ümeyye” oğullarına kendini musahhar etme ve eğer merâmın dünyâ ise sen ne fenâ âdem imişsin ki, hem kendini hem de maiyyetindekileri helâk etmiş olacaksın. Eğer “ben hak üzere idim amma ashâbıma vehn gelince ben de zaif düştüm” dersen bu ahrâr ve ehl-i din işi değildir. Dünyâda ne kadar kalacaksın? Ölüm daha iyidir.’’ dedi.

Abdullah bin Zübeyr -radıyallâhu anh- da:

- “Benim de re’yim budur, dünyâya asla meyl etmem ve etmedim. Vâlide! Sen benim basîretimi müzdâd eyledin, bugün maktûl olurum. Hüznün müşted olmasın. Oğlun kötü bir işi ihtiyâr eylemedi. Fuhşiyattan bir işi işlemedi, cevr ve gadr yoluna gitmedi. İndimde Rabbimin rızâsından daha azîz bir şey yoktur. Yâ Rabb! Bunu tezkiye-i nefs için söylemiyorum. Ancak vâlideme ta’ziyet ve teselliyet için söylüyorum” dedi.

Esmâ hazretleri:

- “Umarım ki, sabr-ı cemîl üzere bulunurum” dedi ve oğluna duâ ederek:

- Yâ Rabbi onu Sen’in emrine teslîm ettim ve hükm-i kazâna râzı oldum” dedi. Oğlunu kucaklayıp öperken eli onun zırhına dokundu.

- “Aaa! Bu ne? Bu öyle fedâilik yolunu ihtiyâr edenlerin işi değildir, paçalarını sıva, merdâne hareket eyle!” deyince Abdullah zırhını çıkardı, bakiye arkadaşlarıyle berâber dal-kılıç dışarı çıktılar. Fakat düşmana nisbetle pek az olduklarından ric’at ettiler.

Abdullah bin Zübeyr ise arslan gibi kâh sağa kâh sola seğirtir, mehâcimini geri püskürtür ve arkalarından kovalar, kimse yanına yaklaşamazdı.

Haccâc-ı Zâlim bu halden öfkelenerek atından indi. Askerini arkadan sürerek Abdullah bin Zübeyr de alemdârın önüne geçerek arslan gibi üzerlerine hücûm eyledi. Onlar da Haccâc ile berâber geri çekildiler.

Sonra Abdullah bin Zübeyr, makâm-ı İbrâhîm'e gelip iki rek’at namaz kıldığı esnâda düşman tekrar hücûm ile alemdârı şehîd ederek sancağı aldılar.

İbn Zübeyr de namazdan sonra ilerleyip sancaksız olarak gâyet merdâne mukâteleye kıyâm eyledi. Kaplan gibi düşmanları üzerine hücûm etti. O esnâda yüzüne bir taş isâbet etti, yüzünden kan akmağa başladı. Yine şiddetle mukâtele ederken düşmanı külliyetli olduğundan etrâfını ihâta ederek nihâyet şehîd eylediler. -radıyallâhu anh-

Haccâc ve Târık şehîd olan Abdullah bin Zübeyr’in yanına gelip durdular. Târık:

- “Kadınlar bundan erkek merd bir çocuk doğurmamıştır.” deyince Haccâc:

- “Sen emîrü’l-mü’minînin muhâlifini medih mi ediyorsun?” deyince Târık da:

- “Evet, öyle olmasa biz ma’zûr olmazdık. Zîrâ yedi aydan beri biz onu muhâsara ettik, askeri ve kal’ası ve avanesi o halde iken bize mukâbil ve bize fâik idi” diye cevap verdi. Bu muhavereleri Abdülmelik’e bâliğ oldukta insâf edip Târık’a hak verdiği mervîdir.

Dipnot:

1 İmam-ı Mâlik, “Muvatta” nam hadis kitabının “Ma lâ yecûzu’n nahl” babında nakletmiştir ki, Hz. Ebû Bekir (ra) üç kızına şâmil vasiyeti esnasında Âişe-i Sıddîk’a (r.anhâ) taccüb ederek “Benim kardaşım bir Esmâ’dır, diğer tavsiye buyrulan hemşirem kimdir?” diye istifsar eyledikte Sıddîk-ı Ekber –radıyallahu anh-‘ın zevce-i muhteremeleri Bint-i Hârice hâmile olmakla onun karnındaki hamle işaret buyurarak:

- “Biri zevcem, Binti Hârice’nin rahminde olan hamiledir. Kız olmak üzere kalbime lâhık oluyor” diye haber vermiştir. Hakikaten çocuk kız olarak dünyaya gelerek Sıddîk-ı Ekber’in kavlini Cenâb-ı Hak tasdik etlemiştir.

Hz. Ebû Bekir Sıddîk (radıyallahu anh) kitabından alınmıştır

 
Paylaş: