USÛL BİLMEMENİN NETÎCESİNDE DOĞAN SAPIKLIK
Akaid - Tefsir
USÛL BİLMEMENİN NETÎCESİNDE DOĞAN SAPIKLIK
- 2021-01-03 22:51:57
- Yediulya
Hz. Peygamber’in (sav) risâleti kabûl edilmeden îman iddiasında bulunmak ve uhrevî kurtuluştan bahsetmek mesnetsizdir. Kur’ân’ın bütünlüğüne de aykırıdır. Konuyla ilgili ilimsiz ve insafsız iddiada bulunan ve bu çerçevede Yahudilik ve Hristiyanlık gibi muharref dinleri İslâm’ın seviyesine çıkarmak isteyenler, bu hususla alâkalı hadisleri kasıtlı olarak görmezlikten gelmektedirler. Çünkü Allah Rasûlü’nün (sav) buyrukları bu konuda oldukça nettir. Şu hadis Hz. Peygamber’in (sav) hem risâletini hem de getirdiği şerîatı kabûl etmeyenlerin âkıbetini açıkça ortaya koymaktadır: “Canımı elinde tutan Allâh’a yemîn ederim ki bu (dâvet) ümmetinden ister Yahudi ister Nasrânî olsun, kim ki benim peygamberliğimi duyar da gönderilmiş olduğum risâleti kabûl etmezse mutlakâ cehennem ehl-inden olur.”1 Hadis bâzı rivâyetlerde “Bana îmân etmezse” şeklinde vârid olmuştur.2
Bir kimse Allâh’ın (cc) varlığını kabûl eder; Allâh’ın (cc) peygamber olarak gönderdiği Hz. Muhammed’in (sav) elçiliğini inkâr ederse kâfir olur. Bu durum; O’nun elçi göndermesini kabûl etmemek ve O’nun (cc) ulûhiyetini reddetmektir. Yahudi ve Hristiyanlar bu gruptandır.3 Hz. Muhammed’in risâletinden Tevrat’ta ve İncil’de bahsedilmiş4 ve bugünün iletişim ortamında O’nu (sav) ve getirdiği dînin adını duymayan kalmamıştır. Ayrıca Yüce Allah (cc), Hz. Peygamber’den (sav) önceki peygamberlerden O’nun/Hz. Muhammed’in peygamberliğini tasdîk ve O’na yardım konusunda söz de almıştır.5 Ehl-i kitap, “Onu sıfatlarıyla öz oğullarından daha iyi tanımıştır.”6 Abdullah b. Selâm (ö. 43 / 663), “Kesinlikle öz oğlumdan Hz. Peygamber’i daha iyi bilirim.” diyerek âyetteki hakîkate vurgu yapmıştır.7
Konumuzla ilgili şu rivâyet çok derin anlamlar içermektedir: “Adamın birisi, Rasûlullâh’a (sav) gelip şöyle söylemiş: ‘Ey Allâh’ın elçisi! Bir adam İncil’e sıkı sıkıya bağlı, diğeri Tevrat’a sıkı sıkıya bağlı; kendilerine gönderilen peygamberlere îmân ediyorlar fakat sana îmân edip tâbî olmuyorlar, haklarında ne dersin?’ Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Yahudi ve Hristiyanlardan kim beni işitir de bana tâbî olmazsa cehennemdedir.”8 Hattâ Hz. Muhammed (sav), kendi risâletini inkâr eden ehl-i kitâba şöyle bedduâ etmiştir: “Ey Allâh’ım! Elçini yalanlayan ve Sen’in yolundan insanları engellemeye çalışan kâfirleri kahreyle…”9 Tüm rivâyetler içerisinde şu rivâyetin apayrı bir yeri vardır: “Hz. Ömer (ra), elinde Tevrat nüshaları ile Hz. Peygamber’e (sav) gelmiş ve Ey Allâh’ın Rasûlü! Benî Kurayza Yahudilerinden komşum olan birine uğradım ve bana bunları yazdı; sana onları arzedeyim mi?” deyince Rasûlullâh’ın (sav) gazaptan rengi değişmiştir. Hz. Ömer, O’nun kızgınlığını anlayıp şöyle mukâbelede bulunmuştur: ‘Rabb olarak Allâh’a (cc), din olarak İslâm’a, peygamber olarak Hz. Muhammed’e (sav) râzı oldum.’ Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şu târihî cevâbı vermiştir: “Sizin aranızda (şimdi) Mûsâ (as) da olsaydı ve siz beni terkedip Mûsâ’ya (as) bağlansaydınız dalâlette olurdunuz.10Ümmetlerden siz benim payıma, peygamberlerden de ben sizin payınıza düştüm.”11
Hz. Muhammed (sav), kendi risâletine tavır koyan ehl-i kitaba, özellikle peygamberliğini kabûl etmelerini emretmiştir. Ölmek üzere olan bir Yahudi gencinin yanına ziyârete gitmiş ve ona son ânında Allah’tan (cc) başka ilâh olmadığını ve kendisinin de O’nun peygamberi olduğunu kabûl etmesini telkîn etmiştir. Çocuk, Rasûlullâh’a (sav) olumlu cevap verip rûhunu teslîm edince Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinizin cenâze namazını kılın.”12 Tüm bu rivâyetlerden anlaşılıyor ki ehl-i kitap başta olmak üzere herkes dünyevî ve uhrevî kurtuluş için Allâh’ın varlık ve birliğiyle berâber Hz. Peygamber’in (sav) risâletini de kabûl etmek zorundadır. Âyetleri kendi bütünlüğü içerisinde değerlendirmekten âciz ve Kur’ân ilimlerine uzak bâzı dalâlet ehl-i zevâtın söylemlerinin hakîkat ile bir ilgisi yoktur. Bunlardan bâzıları cehâletlerinin ve birileri tarafından kullanıldıklarının farkına varıp âhir ömürlerinde tevbe ettiklerini söyleseler de işledikleri suç; Allâh’a, Rasûlü'ne ve tüm ümmete karşıdır.
Dipnotlar
1 Müslim, 1, Îman, 70, h. no: 240, I / 134.
2 İbni Hanbel, Müsned, (tah: Muhammed Şakir, h. no: 19579), VII / 137.
3 Hâzin, Lübâbu’t-Te’vîl, I / 162.
4 İbni Sa’d, Tabakât, II / 122; Hâkim, Müstedrek, h. no: 4224, II / 671.
5 Bak: Âl-i İmran 3 / 81; İbni Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, I / 264.
6 Bakara 2 / 146; En’am 6 / 20.
7 Ebu Cafer en-Nehhas, Meani’l-Kur’ân, II / 407.
8 İbni Hamza, Esbâb-ı Vürûd-il Hadîs, h. no: 1776, III / 330; Suyûtî, Esbâb-ı Vürûdi’l-Hadîs, s. 313.
9 Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, III / 42.
10 Bu dalâlet, Hz. Mûsâ’ya ittibâdan kaynaklanan bir dalâlet değildir. Aksine, Allâh’ın emrine uymayarak; gönderilen elçiye, Hz. Muhammed’e (s.a.v)) uymamaktan kaynaklanan bir dalâlettir. (M.S.)
11 İbni Hemmam, Mûsânnef, h. no: 10164, VI / 113; İbni Hanbel, Müsned, III / 470; İbni Hamza, Esbâb-ı Vürûd-il Hadîs, h. no: 1402, III / 135.
12 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, III / 42.