Sünnetin Önemi ve İşlevi İle Alakalı Önemli Bir Hatırlatma
Akaid - Tefsir
Sünnetin Önemi ve İşlevi İle Alakalı Önemli Bir Hatırlatma
- 2021-04-26 14:03:38
- Yediulya
Peygamber Efendimiz (sav) sâdece tebliğle görevli değildir. Onun görevleri arasında tebliğle berâber, kapalı hükümleri açıklamak/tebyîn; müşkilleri, garip lafızları, mübhemâtı tefsîr, verilen emirleri uygulamak/temsîl ve hüküm olmayan konularda hüküm koymak/teşrî’ de vardır. Yukarıdaki açıklamaya çalıştığımız âyetle berâber şu âyet de, Rasûlullâh’ın hüküm koymada da yetkili olduğuna delîl kabûl edilmiştir: “الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ” “Onlar ki ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de (ismini ve özelliklerini) yazılı buldukları okuma-yazma dahî bilmeyen (bir kişi iken, insanlığı kurtuluşa iletecek bütün hidâyet bilgilerini içinde barındıran Kur’ân gibi muhteşem bir mûcizeyi insanlığa duyuran Ahmed adındaki) Elçinin izinden gidecekler. O Peygamber onlara iyiliği, güzelliği emredecek; kötü ve çirkin olan her şeyi de onlara yasaklayacak. Güzel ve temiz olan her şeyi onlara helâl kılarken, pis ve zararlı şeyleri onlara haram kılacak…” (A’raf 7/157.)
Hz. Peygamber’in hüküm koyması, dînî ilimlerin metodolojisini/usûlünü bilmeyen ama yine de iyi niyetli olduğunu zannettiğimiz bâzı kimseler tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Bu kişiler hüküm konusunda Allâh’ı tenzîh edeceğiz derken, Peygamber’i tamâmen “postacı” konumuna indirgeyerek onu işlevsiz hâle getirmektedirler. Hattâ Peygambere bu zulmü revâ görenler Kitâbın beyânı konusunda pervâsızca konuşarak; hadisler(!) îrâd ederek kendilerini sahte peygamber yerine koyduklarını unutmaktadırlar. Allah Teâlâ Peygamberine bu yetkiyi vermişken, âyetlerin bağlamlarından ve ilmîlikten uzak yorumlarla yıllarca lafebeliği ve polemik yapılmıştır. Kadîm dönemlerde bu konu harâretli tartışmalara konu olmadığı gibi, İslâm ulemâsı da ictihâd yaparken sünneti her zaman ikinci sıraya almıştır. Sünneti dışta bırakarak Kur’ân’dan sonra hemen kendi görüşlerini arz etmemişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’i tenzîh konusunda ise kadîm dönem İslâm ulemâsı günümüzün ideolojik ve önyargılı Müslümanlarından(!) daha titiz davranmışlardır. Ayrıca bilinmeli ki herkesin tenzîh anlayışı tevhîdî bilinci/mârifetullâhı oranındadır. İslâm’ı, hayâtın tüm boyutlarında tek ve tartışılmaz hayat tarzı olarak kabûl etmeyenlerin tevhîd anlayışları da, tenzîh anlayışları da tartışmaya açıktır. Şahsen biz, ideolojileri tercîh eden ve bu merkezde bir dünyâ görüşü edinenlerin Allah Teâlâ’yı gereği gibi tenzîh etmediklerine inanıyoruz. Bu bilinci elde edememiş yöntemsiz kişilerin mesnetsiz sözlerinin ilmî bir değeri yoktur. Zararları kendilerinedir. Fakat İslâmî ilimlerde derinleşmeyen bâzı yetersiz insanların sapmalarına sebep oldukları için, sünnetin bağlayıcılığı konusunu açmak istiyoruz.
Metodik anlamda meseleyi iyi anlamak için önce Hz. Peygamber (sav)’in hüküm koymasında şu hususların iyi bilinmesi gerekir:
a- Peygamber (sav), hüküm korken Allah Teâlâ’nın izniyle hareket etmiştir. O’nun izni olmadan kendi başına Allâh’a rağmen hüküm koyamaz ve koymamıştır. Bununla ilgili tek örnek bile göstermek mümkün değildir. Hz. Peygamber (sav), her an ilâhî denetim altında yaşamıştır.
b- Rasûlullah (sav)’in koyduğu hükümler Kur’ân’a aykırı olamaz. Zâten böyle bir örnek de mevcut değildir. Daha açık ifâdeyle sünnet, Kur’ân’ın tefsîri ve yaşanmış şeklidir. Sahîh sünnetle Kur’ân aslâ çatışmaz.
c- Konulan bir hüküm Allâh’ın haram kıldığı bir şeyi helâl yapamaz; helâl kıldığını da haram yapamaz.
d- Konulan hüküm sâyesinde hayatta boşluk kalmaz ve hayâtın anlamlandırılmasında Hz. Peygamber vâsıtasıyla din devreye girmiş olur. Şâyet vahyin sustuğu konularda hadis ve sünnet olmasaydı, hayat boşluk kabûl etmediği için, boşluklar ideolojiler ve beşerî düşüncelerle doldurulurdu. Bunun sonunda hayâta politeizm hâkim olur ve din hayâtın dışına atılırdı.
e- Hz. Peygamber’in koymuş olduğu hüküm mutlaka Allah Teâlâ’nın denetiminden geçer. Rabbimiz böyle bir hükmü istemezse reddeder. Rasûlullâh’ın yanılgısını düzeltir. Bunun onlarca örnekleri vardır. Ortaya çıkan Nebevî hüküm ilâhî denetimden geçtiğine göre aslında tartışılacak bir şey de kalmamaktadır.