Kur'ân-ı Kerîm'e Karşı Edebli Olmak
Akaid - Tefsir
Kur'ân-ı Kerîm'e Karşı Edebli Olmak
- 2021-11-24 11:17:39
- Yediulya
Kur’ân-ı Kerîm; Hz. Peygamber (sav)’e, vahiy yoluyla gelen, hiçbir harfi bile değiştirilmeden; tahriften ve tebdilden uzak olarak nesilden nesile tevâtüren nakledilen, hükümleri hayâtın uzunluk, genişlik ve derinlik boyutlarını kuşatan, ona îman ve onunla amel ile kimlik kazanılan, içerisindeki emirleri uygulayıp yasaklarından kaçınmak zorunlu olan; îman, ahlâk ve ibâdet başta olmak üzere siyâsî, hukūkī, iktisādî, askerî meseleler, eğitim ve sosyal ve uluslararası ilişkiler gibi en hassas konularda hükümler koyan; bir tek hükmünü inkâr etmek tamâmını inkâr etmek sayılan, muhātaba iniyormuş gibi tertîl üzere okunan, namazlarda nâzil olduğu dille okunması şart kılınan, en kısa bir sûresini bile yapmanın imkânsız olduğu, Arapça olan kelâm-ı mûcizdir. Bu tanım, klasik tanımlamadan ayrı olarak Kur’ân bütünlüğünden çıkarılan işlevsel bir tāriftir. Her bir cümlenin Kur’ân’dan karşılığı vardır.
Kur’ân-ı Kerîm’e karşı edep; şeklî olarak bāzı şeylere sarılıp O'nu evimizin bir köşesine asmak demek değildir. O'na karşı takınmamız gereken en büyük edep; Kur’ân-ı Kerîm'e bütüncül olarak îmân etmek ve O'na parçacıl olarak yaklaşmamaktır.1 Çünkü vahye karşı parçacıl yaklaşım, Kur’ân'ın kınadığı edep dışı bir tavırdır. Kur’ân’a bütüncül yaklaşmak aynı zamanda metodik bir anlayıştır. Kur’ân’daki bütünlüğü yakalayabilmek için de önce Kitâb’a îmân etmek ve onun konumunu hakkıyla takdîr etmek gerekir. Şu olay, sahābenin olaya nasıl baktığını çok net olarak gözümüzün önüne sermektedir. Abdullah b. Ömer’in şu tesbîti çok önemlidir: “Hayâtımda öyle anlar yaşadım ki bizden birine Kur’ân verilmeden önce îman verilirdi. Hz. Muhammed’e bir sûre indirildiği zaman, sizden birinizin Kur’ân öğrendiği gibi onun helâlini ve harâmını öğrenirdi. Sonra öyle insanlar gördüm ki, onlar îmandan önce Kur’ân’ı alırlardı. Fâtiha’dan Kur’ân’ın sonuna kadar (iki kapağın) arasında bulunan her şeyini okur, fakat onun emirlerini ve yasaklarını, yanında durup düşünmesi gereken şeyleri bilmezdi.”2 Bu sözün sāhibi olan Abdullah b. Ömer gibi sahābîler Kur’ân’ı anlamayı, helâl ve harâmı öğrenmeyi ciddîye alan bir öğrenme usūlünü Hz. Peygamberden alınca; Kur’ân öğrenimi onların yıllarını almıştır. Bu öğrenim türü aynı zamanda vahye karşı takınılması gereken edeptir.
Kur’ân-ı Kerîm yaşanmak için gelmişken O'nu bu fonksiyonundan uzaklaştırmak kişiyi İslâm'dan uzaklaştıran bir suçtur. Küfür suçu da diyebileceğimiz bu suç, edepsizliğin de en büyük örneğidir. Rasûlullâh'ın bile, Kur’ân'a karşı reddiyeci tavır takınanları Allâh'a şikâyet edeceğini, Allah Teâlâ Kitâb'ında şu şekilde haber vermiştir: “وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورًا” “Derken, (kendilerine şefâat edeceğini umdukları) Peygamber; “Ey Rabb’im!” diyecek, “Benim halkımdan (Müslüman olduğunu iddia eden bāzı kimseler) bu Kur’ân’ı (tozlu raflar içine hapsederek) terk ettiler. (Kimileri onu anlamak ve uygulamak niyeti taşımaksızın okudu, ölülerin ruhlarına üfledi; kimileri onun yerine başka eserleri başucu kitâbı hâline getirdi; kimileri onu, üzerinde çalışmalar yapmaya yarayan bir malzemeden ibâret gördü; kimileri de onun bu çağda geçerliliğini yitirmiş bir kitap olduğunu ileri sürerek hayâtın dışına itti; bunların yaptıklarından şikâyetçiyim yâ Rab!”) diyecek.”3 Allâh’ın kitâbının nüzûlünden esas maksadın, O'nunla hükmedilmesi olduğu realitesini kabûl eden Muaz b Cebel (r.a), Yemen’e vâli olarak tāyin edildiğinde, Kur’ân'a olan edebini, Rasûlullâh'ın “Yemen'de ne ile hükmedeceksin?” sorusuna: “Allâh’ın Kitâbı'yla”4 diyerek isbât etmiştir. Muaz b. Cebel ilk sırayı Kur’ân’a vermiş, şâyet bir olayın karşılığı Kur’ân’da tekil olarak yoksa çözümü sünnette arayacağını da beyân etmiştir.
Şu hususlara riāyet etmek Kur’ân-ı Kerîm’e karşı edep cümlesindendir: Kur’ân’ı abdestli okuyarak mānen hazır olmak,5 Kur’ân okumaya başlamadan önce diş ve ağız temizliği yapmak, tilâvete “Eūzü Besmele” ile başlamak,6Kur’ân’ı, âyetler bize iniyormuş gibi bir bilinçle okumak, tilâvet esnâsında harflerin çıkış yerlerine (mahreçlere) dikkat etmek,7 Kur’ân’ı, şiir okur gibi hızlı okumamak, okurken sesi güzelleştirmeye çalışmak, azap âyetlerinde Allâh’a sığınmak ve hüzünlenmek, vahyi dinlerken hiç ses çıkarmadan tüm benlikle ona yönelmek,8 kırâat esnâsında âyetlerin anlamlarını düşünmek,9 âyetleri okumakla yaşamayı eş zamanlı götürmek,10 namazda câiz olacak kadar Kur’ân’dan ezber yapmak, Kur’ân’a vâkıf olup onu anlamak ve ondan hüküm çıkarmakta derinleşenlere görev vermeyi öncelemek, yeni konuşmaya başlayan çocuklara kısa kısa âyetler öğretmek, en yakından başlayarak insanlara vahyi tebliğ etmek, hāfızlık kurumunu canlı tutmak, Kur’ân’ın bir hidâyet kitâbı olduğunu bilerek aşırı yorumdan kaçınmak,11gerekli şartları oluşturmadan ve ilimle donanmadan keyfî tefsirden uzak durmak, herhangi bir çağdaki yükselen değerlere göre indirgemeci tefsirlere iltifât etmemek, Kur’ân’a aykırı davrananları velî edinmemek, ihtilâfa düşülen konularda Kur’ân'a mürâcaat etmek,12 içindeki hükümleri gizlememek,13 dünyâlık için âyetleri satmamak,14 okurken kendimizi rûhen hazırlamak,15 parçacıl yaklaşmamak,16 okurken tefekkürü yoğunlaştırmak,17 gelişen yeni olaylara karşı Kur’ân'dan çözüm üretmek, zihni ve rûhu onunla tezkiye edip her türlü ideolojik hastalıktan kurtulmaktır. Çünkü insan, İslâm kimliğini Allâh'ın indirdiği “Zikri” uygulamakla kazanır.18
Dipnotlar:
1 Bak: Bakara 2/85; Âl-i İmran 3/119; Hicr 15/90, 92,
2 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 165.
3 Furkān 25/30.
4 İbni Kesir, Tefsir, c. IV, s. 207.
5 Bak: Vâkıa 56/77-78
6 Bak: Nahl 16/98
7 Bak: İsrâ 17/106; Müzzemmil 73/4
8 Bak: 7/204
9 Bak: Muhammed 47/24; Müzzemmil 73/17,22,32,40.
10 Bak: Bakara 2/151; Âl-i imran 3/164
11 Bak: Bakara 2/2
12 Bak: Nisa 4/105.
13 Bak: Bakara 2/159.
14 Bak: Bakara 2/41, 79,
15 Bak: Müzzemmil 73/4.
16 Bak: Hicr 15/90, 92.
17 Bak: Sâd 38/29
18 Bak: Mâide 5/68