EVLİLİKTE DÎNÎ VE AHLÂKÎ DENKLİK HÛZURUN GARANTİSİDİR
Akaid - Tefsir
EVLİLİKTE DÎNÎ VE AHLÂKÎ DENKLİK HÛZURUN GARANTİSİDİR
- 2021-01-03 22:50:38
- Yediulya
Evlilikte Dînî ve Ahlâkî Denklik Huzûrun Garantisidir
Dr. Mehmet Sürmeli
“Îmân etmedikleri sürece Allâh’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allâh’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir câriye Allâh’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. Îmân etmedikleri sürece Allâh’a ortak koşan erkeklerle kadınlarınızı evlendirmeyin. Allâh’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; îmân eden bir köle, Allâh’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki öğüt alıp düşünsünler.”1 Âyetten öğrendiğimiz, hiçbir Müslümanın evlilikte bir müşriki tercîh edemeyeceğidir. Kadın olsun erkek olsun müşrikle evlenmek haramdır. Bu âyette bâzı incelikler vardır ki onlardan birisi; evlenme yasağı olan şahıslarla ilgili müşrik kavramının seçilmesidir. Müşrik kavramının içerisine; Allah Teâlâ’ya Üzeyir’i oğul olarak isnâd eden Yahudiler de,2 Îsâ Peygamber’i Allâh’ın oğlu kabûl eden Hristiyanlar da girmektedirler.3 Dolayısıyla her iki dînî grup da İslâm nazarında müşriktir. Kur’ân, her ne kadar Ehl-i Kitap kadınlarla Müslüman erkeklerin evlenmesine ruhsat verse de bu bir tavsiye veya emir değildir. Tercihte serbest bırakmaktır. Üstelik Yahudilik ve Hristiyanlığın târih içerisindeki evrilmelerine bağlı olarak eski karakterlerini bile tamâmen kaybettiklerini târihten öğreniyoruz. Onların bu değişimlerini Hz. Ali (r.a), “zındıklaşmak” kavramıyla açıklamıştır.4 Kur’ân, Ehl-i Kitâb’ın sapıtma sürecini Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Mâide, Tevbe ve Meryem Sûrelerinde detaylı olarak îzâh etmiştir. Bunları ayrı bir çalışmada ele alacağımız için ayrıntılara girmeyeceğiz.
Ehl-i Kitâb’ın müşrik olması hasebiyle Hz. Peygamber (sav), Muaz b. Cebel’i Yemen’e vâli atadığında evvelâ onları Allâh’ın birliğine îmâna dâvet etmesini emretmiştir.5 Çünkü Ehl-i kitap İslâm nazarında müşriktir.6 Müşrik olmaları hasebiyle Hz. Peygamber (sav): “Ehl-i Kitâb’a bir şey sormayınız. Çünkü onlar sapıtmıştır, sizlere doğru yolu gösteremezler. Eğer onlara soru soracak olursanız, netîcede ya bir bâtılı tasdîk edersiniz veya bir hakkı yalanlarsınız. Şâyet Mûsâ (a.s) bile aranızda olsaydı bana tâbî olması gerekirdi.”7 Nitekim Selman el-Fârisî (r.a) Hristiyanlarla ilgili bir soru sorduğunda, Peygamber Efendimiz “Kendilerinde de, dinlerinde de hayır yoktur.”8 buyurmuştur. İslâm’ın bütün emirlerine teslîm olmakla Müslüman olunacağına vurgu yapan Rasûlullah (sav), Vali Amr b. Hazm’a yazdığı mektupta “Yahudi veya Hristiyan birisi içinden gelerek samîmî bir şekilde İslâm’ı kabûl eder ve İslâm’a hakkıyla boyun eğerse onun Müslümanlardan kabûl edileceğini” belirtmiştir.9 İslâm’ın dışındaki hiçbir din Allah Teâlâ katında makbûl değildir. Sahih din; Allâh’ın emrettiği, fâillerinden râzı olup amellerine sevap verdiği dindir.10 Hristiyanların ve Yahudilerin durumunu bizlere açıkça haber veren şu rivâyetle yetinelim: “Adamın birisi Hz. Peygamber’e geliyor ve diyor ki: ‘Ey Allâh’ın Elçisi! Hristiyan birisi İncil’e sarılıyor; Yahudi birisi de Tevrat’a sarılıyor, Allâh’a da (kendi) peygamberlerine de îmân ediyorlar. Fakat sana îmân edip tâbî olmuyorlar. Bunlar hakkında ne dersin?’ Rasûlullah bu soruya şu cevâbı vermiştir: ‘Yahudi olsun, Hristiyan olsun kim benim peygamberliğimi işitir de bana tâbî olmazsa o mutlakâ cehenneme girecektir.”11 Aynı konuda bir başka rivâyet ise şöyledir: “Bu (dâvet) ümmetinden ister Yahudi olsun, ister Hristiyan olsun her kim ki benim peygamberliğimi işitir de benim kendisiyle gönderildiğim şeylere îmân etmeyecek olursa, mutlakâ cehenneme girecektir.”12 Yahudi ve Hristiyanlar kitaplarını tahrîf ederek13 elleriyle sözde kitaplar yazmışlar, sonra da ‘bunlar Allah katındandır’ diyerek dinlerini dünyâlık uğruna satmışlardır.14 Tevhîdden sapan bu gruplarla evlilik çerçevesinde Hz. Ömer (r.a), vâlisine yazdığı mektupta: “Müslüman bir kimse Ehl-i Kitap bir kadınla isterse evlenebilir. Ama Müslüman bir kadın onlardan birisi ile evlenemez.”15 Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, kendisine Yahudi ve Hristiyan kadınlarla nikâhlanmak sorulduğunda babasından daha farklı düşünerek şu görüşü bildirmiştir: “Allah Teâlâ müşriklerle evlenmeyi haram kılmıştır. Allâh’ın kullarından bir kadının ‘rabbim Îsâ’ demesinden daha büyük bir şirk bilmiyorum.”16 Fâtiha’da gazaba uğrayanlarla Yahudilerin, dalâlete uğrayanlarla Hristiyanların kast edildiği mâlûmdur.17 Hâl böyle iken, bâtıl bir dîne îmân eden, sonraki süreçlerde ise bu dinle bile bağlantıyı keserek tamâmen pozitivist bir dünyâ görüşüne teslîm olan kimselerle, Müslümanlığı kabûl etmedikçe elbette evlenmemek gerekir. Şirk denilen, Allâh’a yaratma ve emretmede ortak koşma olayı en büyük îtikâdî günahtır. Evlilik dâhil hayâtın her alanında şirkten ve müşriklerden uzak durulması şarttır.
Bu çerçevede bilinmesi gerekir ki, Kur’ân’a göre şirk olan şu davranışlardan şiddetle kaçınmak gerekir:
- Allah’tan başkasına ulûhiyet vermek. (- Tabiî varlıklara ulûhiyet vererek tapmak. - Rûhânî varlıklara ulûhiyet vererek tapmak. - Sâlih insanlara / peygamberlere ulûhiyet vererek tapmak.)
- Allah’tan başkasına sığınmak, Allah’tan başkasından yardım dilemek. Allah’tan başkasını mutlak tasarrufa mâlik olan yegâne güç bilmek.
- Allah’tan başkasına tevekkül etmek.
- Putlardan şefâat beklemek.18
- Allah’tan başkasını Allâh’ı sever gibi sevmek.19
- Allâh’ı bırakıp kâfirleri velî edinmek.20
- Allâh’ın insana veya âleme hulûl ettiğine inanmak.21
- Hevâ ve tutkuları ilâhlaştırmak.22
- Bâtıl gelenek ve inançları dinleştirmek.
- Şeytânın vesveselerini dînin önüne geçirip ona itâat etmek.
- İnsanları şâri’ makâmına koymak.23
- Allah’tan başkasına secde etmek.
- Putlara kurban kesmek.
- İhtiyaçları Allah’tan başkasına arz edip onlara duâ24
- Riyâkârlık yapmak; amelleri Allah’tan başkasına arz etmek.
- Beşerî görüş ve ideolojileri; felsefî fikirleri, hayat tarzlarını din yerine koymak. Hayâta bu görüşler çerçevesinde anlam vermek.25
Şirkle ilgili bu yazılanlardan anlaşılan; Müslüman olduğunu söyleyen kimse Allâh’ı hayâtının bütün alanlarında müdâhil varlık olarak kabûl edip hayâtına O’nun emirleri doğrultusunda anlam vermelidir. Hayâtının genişlik alanlarını parçalar ve emir alanında Allah Teâlâ’yı reddedecek olursa bu kimse Kur’ân nazarında müşriktir. Çoğu çalışmamızda vurguladığımız gibi, hayâtın kendileriyle parçalandığı ideolojiler dîne karşı şirk dinleridir. Hayâtı din karşıtı olarak düzenleme iddiasındadırlar. Bu iddia ve fonksiyonlarına bağlı olarak onlara uydurma dinler diyebiliriz. İdeolojilerin bu özelliğinden dolayı, onları kabûl eden kimseler müşrik olurlar. Bu netîceye göre İslâm nazarında, ideolojilere bağlananlarla evlenmek haramdır. İnsanlar yuva kurarken veya kurulmasına vesîle olurlarken evlilik akdi yapacakları kimselerin önce inançlarını araştırmalıdırlar. Çünkü Müslüman olmayanlarla yapılan nikâh, daha önce de belirttiğimiz gibi meşrû değildir. Şunu esefle belirtelim ki Müslümanlar bu konulara gereken hassâsiyeti göstermemektedirler. Nikâhta îman ve İslâm’ı belirleyici kabûl etmek yerine, mal ve makâmı belirleyici kabûl etmektedirler. İdeoloji mensuplarının parçalı din algısı ve bâzı ritüelleri aylık veya yıllık yapmaları, zihinsel tezkiyesini vahye göre gerçekleştiremeyen insanları aldatmaktadır. Çoğu kimse, politeist bir inanca bağlı olduğunun farkında bile değildir. Farkında olanlar da pragmatik bir anlayışla bu inanç biçimlerini ikrâr etmemektedirler.
Şirkle ilgili bu yaptığımız açıklamalarla berâber ayrıca, aşağıda sayacağımız meselelerde de îtinâlı olunmalıdır. Bu îtinâ gösterilmez ise insanlar dinden çıkabilir ve varılan kötü sonuç nikâhlarına yansıyabilir. Bilinmesi kabîlinden, kişiyi İslâm’dan çıkaran konuları ana başlıklar hâlinde sıralayalım:
- Allâh’a (c.) ibâdette başka varlıkları O’na şirk koşmak.
- Allah’la (c.) kendi arasına aracı varlıklar koyup onlara duâda bulunup isteklerini onlara bildirerek şefâatlerini ummak, işlerinin sevk ve idaresinde onlara tevekkül etmek.
- Kişi, Hz. Muhammed’in (s.) getirmiş olduğu hidâyetin dışında bir yolun doğruluğunu kabûl edip bu bâtıl yolun hak olduğuna inanırsa kâfir olur.
- Müşrik olduğu kesin delillerle belli olan birisinin müşrikliğini kabûl etmemek ve onların yaşam tarzlarının doğruluğuna inanmak, insanı İslâm’dan uzaklaştırır.
- Muhammed’in (s.) getirmiş olduğu ilahî emirlerden herhangi birisine kin duymak ve hoşlanmamak insanı küfre düşürür.
- Allâh’ın (c.) göndermiş olduğu emir ve yasaklarla alay etmek kişiyi İslâm dînînden çıkarır.
- Sihre ve onun insan hayâtında tasarrufunun olduğuna inanıp sihir yapmak, yaptırmak ve yapılmasına râzı olmak.
- Müşriklere arka çıkıp Müslümanların aleyhine yardımda bulunmak.
- Her kim ki “Bâzı insanların Hz. Peygambere uymasına gerek yoktur.” biçiminde bir inanca sahip olur ve Hz. Muhammed’in (s.) getirdiği hidâyetten çıkmaları konusunda genişlik gösterirse kâfir olur.
- Allâh’ın (c.) dînînden kasıtlı olarak yüz çevirmek ve inkâr ederek İslâmi hükümleri uygulamamak da kişiyi İslâm’dan uzaklaştırır.26
Evlilik öncesi taraflar birbirini inanç bağlamında tanımak zorunda oldukları gibi, evlilik sonrası da birbirlerine şâhitlik ederek inançlarını karşılıklı olarak denetlemelidirler. Bu bağlamda eşler birbirlerinin siyâsî, hukûkî, iktisâdî ve sosyal tercîhlerini denetlemeli ve sapma durumlarında karşılıklı uyarılarını yapmalıdırlar. Zîrâ, yaşadığımız modern dünyâ sabahtan akşama, akşamdan sabaha insanın îmânını çalma üzerine dizayn edilmiştir. Okunan câhiliye içerikli bir yazı, Müslümanları aşağılayan bir film, seviyesiz bir espri, kompleksten dolayı kâfirlere yapılan bir övgü, bir günâhı meşrû sayarak işlemek, velâyeti bilerek ve inanarak kâfirlere teslîm etmek, Müslümanların aleyhine müşriklerle yardımlaşmak gibi hâller nikâh bağının çözülmesine de sebep olabilir. Îman bağındaki çözülmenin doğrudan nikâha yansıyor olması böyle bir denetlemeyi zorunlu kılmaktadır.
Evlenecek kişiler ahlâken birbirlerine denk olmalıdır. Ahlâkî denklik evliliğin devâmını sağlayan en önemli ilkedir. Ahlâkın olmadığı yerde ne birey, ne âile, ne de toplumun ayakta durması ve huzurlu olması mümkündür. Hz. Peygamber (sav), yuvanın kurulmasındaki seçenekleri saymış ve bizleri doğru tercîh noktasında yönlendirmiştir. Şu tavsiyesi çok önemlidir: “Kadın ancak dört özelliği sebebiyle nikâhlanır. Malı için, asâleti için, güzelliği için ve dîni için. Siz dîni(ni mükemmel) yaşayanı tercîh edin ki mutlu olasınız.”27 Ahlâkın önemini daha da öne çıkaracak biçimde Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kadınlarla sâdece güzellikleri için evlenmeyiniz. Güzellikleri tamâmen yok olup gözden düşebilir. Onlarla, kendilerini azdırıp şımartacak malları nedeniyle de evlenmeyiniz. Fakat, dinleri / ahlâkî güzellikleri sebebi ile evleniniz.”28
Evlilik kurumunu îman ve ahlâk temelleri üzerine oturtan Hz. Peygamber (sav), kadınlara karşı kaba davranmayı şiddetle yasaklamıştır. Onlara vurmayı, onları yüzlerine karşı ayıplamayı ve evde bile olsa onlara küsmeyi reddeden29 Peygamber Efendimiz, “Kadınları önce dövüp gün sonunda da (yüzsüzce) cinsel berâberlik kurmak isteyen erkekleri şiddetle kınamıştır.”30 Kendisi de hanımlarından hiç birisine el kaldırmayarak ümmetine en büyük sünnetlerinden birini koymuştur.31 Hattâ kadınlara kaba davranıp dayak atmayı zulüm sayan ve bu tip kaba erkeklerle evlenilmeyeceğini belirten Rasûlullah (sav), Fâtıma bt. Kays örneği üzerinden bizleri de uyarmıştır. Fâtıma bt. Kays, Peygamberimiz’e gelerek kendisiyle evlenmek isteyen tâliplerinden bahsedip O’nun görüşünü almak istemiştir. Hz. Peygamber (sav) tâliplerinin kimler olduğunu sorunca, Ebu Cehm, Muaviye b. Ebi Süfyan ve Üsame b. Zeyd‘in adlarını vermiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): “Ebu Cehm’in elinden sopası düşmez; seni döğer. Muaviye ise parası pulu olmayan, evi geçindirmekte zorlanacak birisidir. Sen Üsâme ile evlen.”32 buyurmuştur. Hz. Üsâme ile evlilik yapan Fatıma bt. Kays, bu evlilikten çok memnun kalmıştır.33 Böylece Rasûlullah, hem irşad görevini yapmış hem de evlilikteki ölçüsünü bizlere bildirmiştir.
“Müslümanların îman bakımından kâmil olanlarının ve ahlâken en güzel olanlarının âile ferdlerine en nezâketli davrananlar”34 olduğuna atıfta bulunan Peygamber Efendimiz, “Kişinin hanımının ağzinâ verdiği lokma sebebiyle bile sadaka sevâbı alacağını”35 söylemiştir. Söylediklerini önce kendisi uygulayan Hz. Peygamber (sav), kibarlık ve nârinlikte kadınları eğe kemiğine teşbîh etmiş ve şu uyarıyı yapmıştır: “Kadınlar eğe kemiği gibidirler. (Yaratılışına baskı yaparak) doğrultmak isterseniz onları kırarsınız. Fıtratına müdâhale etmezseniz onlardan istifâde edersiniz.”36 Bu hadislerin bâzı tarîklerinde teşbih edatı kaldırılmıştır. Belâgât sanatının inceliklerini ifâde eden bu farklı söylemleri bilmeyen usûlsüz Müslüman feministler(!), farklı rivâyetlerden yola çıkarak bir sürü lüzumsuz beyanda bulunmuşlardır. İslâm düşmanlarına fırsatlar vererek yeni polemik alanları oluşturmuşlardır. Onlara, metodoloji ve belâgât okumalarını; indirgemeci, kompleksli bir dille konuşmamalarını tavsiye ederiz.
Hanımlarını ve tüm kadınları Rasûlullah (sav), nârinlikleri ve hassaslıkları sebebiyle kristallere benzetmiştir. Dünyâda böyle bir benzetmeyi yapan ikinci bir kimse yoktur. Kristalin ne olduğunu ve onu korumanın inceliğini bilen insanlar Peygamberimiz’i daha iyi anlayabilirler. Anlayışlarını eşlerine sevgi ve saygı olarak yansıtabilirler. Bera b. Malik ve Enceşe gibi bâzı sahabiler, şiir okumada ve recez söylemede maharet kazanmış kimselerdir. Develer onların uyumlu şiirleri ile ritim tutarlar ve zaman zaman üzerlerinde kadınlar olduğu hâlde koşarlardı. Onların bu durumunu gören Hz. Muhammed (sav), şiir okuyan bu sürücülere şöyle diyerek hanımları taltîf etmiş ve tüm insanlığa onların ne olduklarını târif etmiştir: “Ey Enceşe, yavaş olunuz! Kristalleri incitirsiniz.”37
Eşlerini incitmeme husûsunda da bizlere örnek olan Peygamberimiz, sevgisinin bir tezâhürü olarak onların eğitimleriyle de yakından ilgilenmiştir. Mâzeretli durumlarında bile onların morallerini yüksek tutmuş, onları yanından ayırmamıştır.38 Bu durumda Kur’ân okuyamayan annelerimize Hz. Peygamber Kur’ân okumuştur. O’nun bu uygulamasını eşleri Hz. Ayşe ve Hz. Meymûne şöyle anlatmışlardır: “Biz hayızlı olduğumuzda Rasûlullah, başını göğsümüze kor ve bize Kur’ân okurdu.”39 Hastalık hallerinde eşlerini rahatlatan Hz. Muhammed (sav), bu uygulamasıyla doğal hastalık durumlarında eşleriyle odalarını ayıran Yahudilerin yaptığı kaba uygulamaların ne kadar yersiz ve yaratılışa aykırı olduğunu insanlığa göstermiştir.
Kadınlara karşı erkeklerin, erkeklere karşı da hanımların nezâketli davranması ahlâkî bir davranıştır. Kibarlık her zaman güzel olmakla berâber evlilikte daha da güzeldir. Konuyla ilgili sünnetten onlarca örnek bulmak mümkündür. Fakat evlilikteki ahlâkî denkliği sâdece kibarlığa da indirgememeliyiz. Daha önemli olan cinsel alandaki ahlâkî denkliktir. Kur’ân cinsel alandaki ahlâkî denkliği şöyle dile getirmiştir: “Zinâ etmiş erkek, ancak zinâ etmiş olan veya Allâh’a ortak koşan bir kadınla; zinâ etmiş kadın ise, zinâ etmiş olan veya Allâh’a ortak koşan bir erkekle evlenebilir. Bu (tip bir evlilik), mü’minlere haram kılınmıştır.”40 Âyetin nüzûl ortamında fakir Müslümanların Mekkeli ahlâksız kadınlarla evlenmek istemeleri vardır. Kureyş kabîlesinin zengin müşrikleri câriyelerine para karşılığı fuhuş yaptırıyorlardı. Bu kadınlar kendilerini, evlerine bayraklar asarak halka teşhîr ediyorlardı. Mekke döneminde devlet kuramayan Hz. Peygamber, bu çirkin gidişâtı önleyememişti. Medîne’de İslâm devleti kurulduktan sonra, yoksul Müslümanlar Mekkeli bu kadınlarla evlenmek istediler. Kur’ân bu âyetle onlara cevap vermektedir.41 Zinâkâr kadınlarla ve erkeklerle evlenmek bu âyetle yasaklanmıştır. Yukarıdaki âyet, daha sonraki muhâtaplarına da hayâtında zinâ olan kimselere karşı evlilikte temkinli olmalarını emretmektedir. Şu âyette buyurulduğu gibi kötüler / zinâkârlar, iffetli / nâmuslu kimselerin dengi değildirler: “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olanlar, (iftirâcıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.”42 Âyetten anlaşılan; eş seçiminde iffetli olanı aramanın şart olduğudur. Esefle belirtelim ki toplumumuzda bekâret, iffet ve nâmus kızlarda aranmaktadır. Bu arayış doğru olmakla berâber eksiktir. Âile reislerinin çocuklarını evlendirirken erkeğin iffeti, nâmusu ve cinsel ahlâkı konularında da derin araştırmalar yapmaları elzemdir. Aksi bir durumda, meydana gelen alışkanlıklar yeniden avdet ederek yuvaların yıkılmasına sebep olabilir. İffetli kadınları nâmussuz erkeklere denk görmeyen Peygamber Efendimiz (sav); “Sopa cezâsı ile cezâlandırılan zinâkâr bir erkek ancak kendisi gibi biri ile evlenebilir. (İffetli hanımlar onların denkleri değildir.)”43 hadîsi ile konuyu netîceye kavuşturmuştur. Evlilik hayâtını inşâ ederken bu âyet ve hadislere göre âileye anlam vermek huzûrun ve geleceğin temînâtıdır.
Dipnotlar
1 Bakara 2 / 221.
2 Bk. Tevbe 9 / 30.
3 Bk. Tevbe 9 / 31.
4 Abdürrezzak, Musannef, H. no: 9970, VII / 48.
5 Buhârî, 97, Tevhîd, 1, VIII / 164; Müslim, 1, İman, 7, H. no: 29, I / 50.
6 Hâzin, Ali b. Muhammed, Lübabü’t-te’vil fi meani’t-tenzil, Trsz, I / 309.
7 Ahmed, Müsned, III / 338.
8 Hakim, Müstedrek, H. no: 6543, III / 697.
9 İbni Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, es-Siretü’n-nebeviyye, IV / 239.
10 Hâzin, age., I / 282.
11 İbni Hamza, Esbabu vürudi’l-hadis, I / 313.
12 Müslim, 1, İman, 70, H. no: 240, I / 134.
13 Bak: Bakara 2 / 75.
14 Abdurrezzak, age, H. no: 10159, VI / 110; Hakim, Müstedrek, H. no: 3041, II / 289.
15 Abdurrezzak, age., IX / 106.
16 Buhârî, 68, Talak, 18, VI / 172.
17 Heysemi, Zevaid, VI / 208.
18 Bk. Zümer 39 / 3.
19 Bk. Bakara 2 / 165.
20 Bk. Mâide 5 / 51.
21 Bk. Macit, Nadim, Kur’ân ve Hadîse Göre Şirk ve Müşrik Toplum, Konya 1992, s. 215-249.
22 Bk. Furkân 25 / 43.
23 Bk. Şuarâ 26 / 29.
24 Dehlevî, Şah Veliyullah, Hüccetullah el-Baliğa, terc. Mehmet Erdoğan, İz Yayınları, İstanbul, s. 228.
25 Bk. Zümer 39 / 29.
26 Kahtânî, Muhammed Sâlim, el-Vela ve’l-bera fi’l-İslâm, Riyad 1406, s. 75-76.
27 Ebû Dâvûd, Nikâh, II / 540.
28 İbni Mâce, Nikâh, H. no: 1859, I / 597.
29 Ebû Dâvûd, 6, Nikâh, 42, H. no: 2142, II / 606.
30 Buhârî, 67, Nikâh, 93, VI / 153; İbni Mace, Nikâh, 51, H. no: 1983, I / 638.
31 İbni Mâce, Nikâh, 51, H. no: 1984, I / 639.
32 Ebû Dâvûd, 7, Talak, 39, H. no. 2284, II / 713.
33 Beyhakî, 121, Nikâh, H. no: 13781, VII / 220.
34 Ahmed, Müsned, VI / 47.
35 Buhârî, II, Îman, 41, I / 20; Ahmed, Müsned, IV / 126.
36 Abdurrezzak, Musannef, H. no: 10391, VI / 173; Ahmed, Müsned, VI / 204.
37 Dârimî, İsti’zan, Beyrut 1997, H. no: 2702, II / 382; Hakim, Müstedrek, III / 330.
38 Beyhakî, Büyu’, H. no: 11052, VI / 23.
39 Ahmed, Müsned, VI / 259; el-Humeydi, Abdullah b. Zübeyir, Beyrut, trsz., I / 149.
40 Nûr 24 / 3.
41 Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, II / 408; Zemahşeri, Keşşaf, III / 207.
42 Nûr 24 / 26.
43 Ebû Dâvûd, 6, Nikâh, 5, H. no: 2052, II / 543.